Belgrad - Budapeste

Asıl şoku kapıları geçtikten sonra yaşıyoruz. Gurbetçi insanlarımızın vatana dönmek için verdikleri çaba ve bekleyiş bizi öyle üzüyor ki ilk fırsatta durup kendimizi toparlama ihtiyacı duyuyoruz. Yaklaşık 20 km uzunluğundaki kapı geçiş sırasını ne zaman yaparlar diye merak içinde kalıyoruz. Ayrıca dönüş için aynı sınır kapısını kullanmamak için verdiğimiz kararın doğru olduğunu da pekiştirmiş oluyoruz. Sırbistana geçtikten sonra ilk 30-40 km lik mesafede bir kaç tane, Türk lokantası olduğunu iddia eden mekan var. Biz ilkinde durduk. Çalışan bayan sırp ama güzel Türkçe konuşan biriydi. Kendi yemeğimizi hazırlamamıza çayları oradan içmemiz karşılığında izin verdiler. Daha doğrusu hoşgörü gösterdiler.
Dolmalar için Melek Hocaya teşekkürler

Güzel kahvaltı ve demli çayların ardından yolculuğa devam dedik. Yol bir süre sonra otobana dönüşüyor. Otoban ücreti girişte nakit olarak veya kredi kartı ile ödenebiliyor. Nakit olarak ödeyecekseniz EURO olarak vermenizde mümküm. Gişede ne kadar Sırp parası veya Euro ödemeniz gerektiği belirtiliyor. Yani kandırılma imkanınız yok. Yanılmıyorsam birinci mesafe için (Niş'e kadar) 8 Euro, ikinci mesafe için Niş-Belgrad arası 8 Euro alarak toplam 16 Euro ödeme yaptık. Nişe gelmeden önce büyük benzinliklerden bir kaçı daha Türkler tarafından işletiliyor. Onlardan birinde durup dinlenmek ve namaz kılmak için vakit geçiriyoruz. Bu arada rotamızı belirlerken yaptığımız araştırmalar veya kulaktan duyma şeylerle Belgrad'da konaklama konusunda çok tereddüt yaşadık. Oysa bu tereddütlerin boş yere olduğunu çok kısa zamanda anladık. Anlayacağınız Sırtların Türklere karşı bir kini olduğu vs konularına çok kulak asmayın. Belgrad harika bir şehir. Gece geç saatlere kadar cıvıl cıvıl her taraf. Kaleyi saat 24-1 gibi gezdik. Karanlık arka taraflarda bile bayanlar çok rahat bir şekilde dolaşırken gördük. Herkes kendini oldukça güvende hissediyor bence. Kalabalık bir cadde var. Caddenin soluna doğru sola aşağı inerseniz Osmanlı Döneminden Kalma güzel bir cami bulabilirsiniz.
       
Oldukça ucuz bir şehir. Alış-veriş konusunda çok fazla deneyimimiz olmadı ancak yemek ve konaklama konusunda uygun fiyatlar bizi şaşırttı. Tüm gezi konusunda -yeri gelmişken söylemek istedim-Bosna ve Sırbistan en uygun fiyatları bulabileceğiniz yerler. Kaldığımız yer merkeze bir buçuk km uzaklıktaydı. Yürüyerek bir çok yere gidilecek bir apart daire. bir oda bir mutfak ve banyo. Kendi yemeğimizi yapmak için her şey düşünülmüş. Tuzundan baharatına kadar her şey tam. Yanılmıyorsam 25 Euro gibi bir miktara bir gece konakladık. Belgrad'da karşılaştığımız en büyük sorun günlerden pazar olması sebebiyle Euro bozduramamış olmamız. Kredi kartı kullanarak alış-veriş yapmayı ilk başta akıl edemediğimiz için bir saat neredeyse susuz bıraktığımız Mirza neredeyse can vermek üzereyken su yetişti :) Seyahatiniz boyunca yeterli bakiyesi bulunacak bir kredi kartı eliniz ayağınız olacaktır. Eğer pazar gününe denk gelirse geziniz ve Sırp parası yaptırmak isterseniz meydanın altındaki büyük ana caddede gece geç saate kadar açık bir döviz bürosu olduğunu belirtmek isterim. Pazar günününü şehir turu yaparak geçirdik, kale vs bir sonraki güne kaldı derken tesadüfen kendimizi kalede bulu verdik. Aslında Tuna ile diğer nehrin birleştiği yeri arıyorduk. Sonra kalenin alt kısmının park olarak açık olduğunu ve gecenin son saatleri olmasına rağmen dolaşan spor yapan insanlarla dolu olduğunu görünce dolaşmaya başladık. Sonra surlarla çevrili iç kısma girip giremeyeceğimiz tereddütü ile yukarı tırmandığımızda ortalığın tabiri caizse ana baba günü olduğunu gördük.

 Aslında şehir meydanından ismini bilmediğim ve hep bahsettiğim sokağı, sokağın sonuna doğru sol tarafta olan camiyi gezmek ve namaz kılmak için dönmemiş olsaydık sokak doğruca kaleye çıkıyormuş. Sıcak yaz gününde değilde gecenin serinliğinde kaleyi aşağı yukarı güzelce gezdik. Surlara oturup aşağıyı Tunayı izleyen yüzlerce insan gibi yapıp dinlendik. Sabah ayrılmayı planlayarak otele dönmek için yola çıktığımızda internetten bu şehirde hırıstiyanlık dünyasının en büyük kadetrallerinden birinin olduğunu okuduk ve onu da görmek için geç saatler olmasına rağmen dolaşmaya devam ettik. Mimari yapısının Ayasofyayı andırdığı söylenebilir.


Bu arada aslında başta belirtmem gereken bir başka şey şimdi aklıma geldi. Yolculuğa başlamadan önce 3 Adam'ın farklı şehirlerde olması ve benim rahatsızlığım nedeniyle gittiğimiz yerlerde nereleri gezeceğimiz konusunda çok iyi bir araştırma ve planlama yapmadık. Biraz da macera olsun gibisinden kendimizi akışa bırakmak istedik. Gezi forumlarında ziyade tur organizasyonlarının sitelerinden tur planlarını inceleyerek aslında hızlı bir gezi yapmak için planlama yapabilirsiniz. Belgrada Nikola Tesla'nın evi ve çalışmalarını yaptığı bir müze bulunuyor. Burayı gezmek içinde vakit ayırmanızı tavsiye ediyorum.


Gece saat 2 gibi eve dönmek üzereyken sokakta Sırp polisinin dikkatini çekmemek için özel bir gayret sarf etmememizden midir nedir bilmiyoruz ama polis durdurup pasaportlarımızı sorma ihtiyacı duydu. Turist olduğumuzu ve gezmeye geldiğimizi anlayınca da neredeyse hiç kontrol etmeden iyi tatiller dileyip uzaklaştı. (Gerçi Ahmet'in pasaportu açıp ismini görünce Ahmet Abiymiş.. ben ne halt ediyorum diye telaşlanmadı da değil. Ahmet'i her yerde tanırlar )

Sabah geç yatmış olmamıza rahmen ve bir gün önceki yorgunluğa rağmen dinlenmiş uyanıyorum saat 6 gibi... Kalkıp güzel bir Ferdi baba şarkısı ile ekibi uyandırmaya kıyamayıp hem ekmek almak hemde arabaya düzen çekmek üzere aşığı iniyorum. Aslanda gece boyu araca park yerinde bir sıkıntı verirler mi yada hırsızlık vs olur mu endişelerini gidermek için de indim aşağıya. Oysa her şey yerli yerinde duruyordu. Diye bilirim ki gittiğimiz hiç bir yerde bu konuda sıkıntı yaşamayacağımızı anladık. Güzel bir suçuk yumarta faslından sonra yola koyulduk. Şehri çıkmadan Macaristana kadar yetecek yakıt almayı unutmadık. Macaristan'da fiyatlar biraz daha uygun. Bu arada otobanlar yerine yakıtınızı şehir içinden almanız daha az para vermeniz anlamına geliyor söylemiş olalım.

























Düz düz ovalardan, verimli olduğu her halinden belli olan topraklardan geçerken buraları nasıl elimizde tutamamışız diye üzülüyoruz. Allah elimizdekine zarar zeval vermesin. Birliğimizi dirliğimizi daim etsin.

Sınır kapısına kadar keyifli bir yolculuk sürdük. Sınır kapısına geldiğimizde ise bizi Macar tarafında Macar ve Sırp zulmü karşıladı diyebilirim. Aslında yolculuğun başlangıcında Bulgaristandan bir giriş yaptık mı tamam... gerisi sınır mı gümrük mü fark bile edemeyiz diye hesap yapıyorduk ama malesef avrupa birliğine dahil olmayan ülkeler için geçişler yoğun ve zaman alıyor. Sırp tarafında kontroller 5 dk. mızı almadı. Ancak Macaristan kısmında kontrole geldiğimizde büyük bir şokla karşılaştık. AB için iki diğer ülkeler için tek gişe çalışıyordu. Önümüzde 20-30 araç vardı. Yarım saatte geçeriz diye düşündüğümüz geçişte bir saat olmasına rağmen aynı yerde oluşumuz sinirlerimizi bozdu. İlginçtir yan taraftan gelen Sırp araçlar hiç çekinmeden sıranın neredeyse en önüne giriyordu ve sıra bir türlü ilerlemiyordu. Kornalar, sitemler, protestolarsa Macar çalışanların neredeyse hiç umurunda bile olmuyordu. İkinci saatin içinde artık yeter diyoruz ve bir yan yol denemesi ile ve bir Sırpla kavga pozisyonuna gelme pahasına sıradan çıkıp ön tarafa kaynak çakıyoruz. Çekilin lannnn. Türkün inadı ve gücü. Aslında yaptığımız pekte mantıklı gelmiyor şimdi ama o an öyle çileden çıkmış durumdaydık ki yapacak başka bir şeyimiz yokmuş gibi gelmişti. Belgraddan Budapeşteye oradan da Bratislava-Viyanaya kadar tüm yollar bizim dulbe yol dediğimiz şekilde iki şeritli otoban. Macaristan gümrüğünü geçer geçmez Macar otoyollarını kullanmak için pul almanız gerekiyor. Satış noktasında size trasit geçiş yapacaksanız Avusturya içinde satış yapabileceklerini hatırlatıyorlar. Açıkçası almanızı da tavsiye ediyoruz. Tek Macaristan için 20, Avusturyada dahil 37 Euro gibi bir rakam kalmış aklımda. Macaristandan sonra Münihe kadar biz pul almadık. Münihte uğradığımız bir cami imamı ve cemaati ile yaptığmız sohbette bunun oldukça tehlikeli olduğunu ve yakalanmamız durumumunda mazeretimiz ne olursa olsun yüklü miktarda cezaya tabi olacağımızı öğrendik. Ayrıca Mühihte kurtulduk diye sevinirken Zürihe geçişimiz sırasında yeniden Avusturya topraklarına girişimizde de güzel bir otoyol ücreti ödemek zorunda kaldık. Yani anlayacağımız Macaritana girşinizde Avusturya ve Macaristan için mutlaka pul almayı ihmal etmeyin. Macaristan'a girişimizle birlikte yağmur merhaba diyor bize. Sanki hiç acelemiz yokmuş gibi yol üstünde Dechatlon'a uğrayıp masa tenisi oynuyoruz. Fiyatlara bakıyoruz ve nihayet Ahmet abinin ve Mirzanın şort ihtiyacını gideriyoruz. Bu arada Mirza Macar bize baya zorladı !!!! sözlerini diline doluyor. Yolculuk boyunca enerjinizin düştüğü anlar olacak mutlaka. İşte bu anları yaşadığımız anlarda Dj Mirza hemen teybe bir el atıyor ve ''' Yansın Geceler'' patlatıp enerjimizi yükseltiyor.
Budapeşte'de Ragıp karşılıyor bizi. Güzel bir İtalyan yemeği yedikten sonra bizim için ayarladığı konaklayacağımız yerin 2 kişilik olduğunu ve burada 4 kişi kalmamızın mümkün olmadığını öğreniyoruz. Bize kalsa tek yatak bile yeter diyoruz ama mekan kabul etmiyor. Bunun üzerine yer arayışına başlıyoruz. Bir kaç yer gezdikten sonra bir Türk işletmecinin açtığı pansiyona ulaşıyoruz. Macar çalışan bize 3 yataklı odanın 45 Euro olduğunu söylemesi bizi umutlandırıyor. Türk işletmeciyi arıyoruz. Belki ilave bir yatak ve biraz indirim alırız diye ama hayatımızın en üzücü sözleri ile karşılaşıyoruz. Aslında odanın 90 Euro olduğunu, çalışanın bize yanlışlıkla 45 Euro dediğini fakat hadi sizin hatırınıza 65 Euro olur sözleri bizi şok ediyor. Gece saat 23 suları. Oda biz tutmasak boş kalacak bir. İkincisi bir tanıdık aracı olmuş. Üçüncüsü Türküz. Dördüncüsü bize zaten 45 Euro fiyat verilmiş vs. vs. .. Ne kadar anlaşmaya çalışsakta vatandaşımız bir türlük ikna olmuyor. KATKISINDAN DOLAYI TEŞEKKÜR EDİYORUZ!!!!.. Yan tarafta başka bir pansiyonda çalışan ve Türkiye'den stajyer öğrenci olarak geldiğini öğrendiğimiz ismini hatırlayamadığım bir kardeşimiz oldukça ilgili ve yardım etmeye çalışıyor. Onun gayreti ile teselli bulup kendimizi Budepeşteyi gezmek üzere sokaklara atıyoruz. Gezebildiğimiz kadar gezip yola koyulma kararı ile. Ragıp harika bir rehber, harika bir insan, harika bir şöför.




Parlamento binası, aslanlı köprü, kale, elinde zeytin dalı tutan bayan heykelinin olduğu tepe, tuna kıyıları, şehir merkezi öyle heyecanlı ve hızlı gezildi ki anlatamam. Krep ile yapılmış harika bir tatlı var burada. Mutlaka yemenizi tavsiye ederim. Daha önceki gidişimde de yemiştim ama bu sefer başka bir tatlı geldi. Seyir tepesine çıkışımızla yağmurun bastırması keyfimizi bir kademe daha artırdı. Yağmur altında ışıl ışıl şehir önümüzde oldukça güzel bir seyir sundu bize.

Saat 2 gibi yola koyulduk ama ilerlemek ne mümkün. Öyle şiddetli yağıyor ki yağmur, değil araç sollamak normal yolda bile gitmek zorluyor bizi. O yüzden ilk bulduğumuz dinlenme tesisine sığıp araç içinde ikinci gecemizi geçirmek zorunda kalıyoruz. Daha önce söylemiştim sanırım ama bir kez daha yazmak istedim, istediğiniz istasyonda durup istediğiniz kadar dinlenebilirsiniz. Kimse necisiniz ne bekliyorsunuz vs. gibi konularla sizi rahatsız etmiyor. Diğer taraftan hiç değinmediğimiz bir konu tuvalet. Tuvaletlerde taharet musluğu olmaması elbette öncelikli sıkıntı. Pet şişe ile bunu hallettiniz diyelim. İkinci sıkıntı tuvaletlerin neredeyse tüm tesislerde ücretli olması. 1 Euro veya 50 cent olarak değişiyor ücretler. Yalnız birçok tesiste WC için ödediğiniz ücret sonrası size verilen  fişi yaptığınız alış-verişlerde indirim kuponu olarak kullanabiliyorsunuz.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

3 ADAM ARABA İLE AVRUPA