Dönüş

      Yaklaşık 3 saatlik yolculuk sonrasında inanılmaz bir şekilde kendimizi bitmiş bir yolda buluyoruz. Yazımın başında belirtmiştim. Bir kaç cihaz olmasına rağmen hepsi aynı yanılgı ile bizi sonu olmayan, ancak tek bir arabanın sığabileceği, derin bir vadinin içindeki o kuytu ve karanlık yola çıkardı. Önce bir kaç km gittikten sonra dönüp ana yola çıktık. Sonra cihazları kontrol edip bundan başka yol olmadığına ve yolun bir süre bu şekilde devam ettikten sonra normale döneceğini düşünerek aynı yola tekrar girdik. Oysa ilerlemek ne mümkün. O kadar ki bir süre sonra artık yol kenarındaki ağaçlar, çalış çırpı arabaya değmeye başlamıştı. Karşıdan gelecek bir araç olması durumunda geçiş veya dönüşün mümkün olmadığı bu karanlık ve izbe yol (neredeyse patika) içimizdeki korku canavarını ufak ufak canlandırmaya başlamaya çoktan yetmişti. Sırp bölgesinde olmamız, sınır geçiş bölgeleri olması ve kaçak durumuna düşebilecek olmamız elbette gerçekçi korkulardı ancak ıssız bir dağ başında karanlığın ortasında olmakta bu gerçek kadar içimize büyük bir korku koymaya yetiyordu. Sonunda geri dönmeye karar veriyoruz. Heyelan yaşanmış ve yolun biraz genişlediği bir yerden bir kaç dk lık ileri geri manevrası ile döndüğümüzde ve son gördüğümüz köye geldiğimizde saat çoktan gece yarısını geçmişti. Nedense bir türlü sakinleşip iyi bir planlama yapamıyoruz. Neredeyse bir panik havasında Gps cihazlarını, telefonları karıştırıyor ama bir türlü doğru rotayı bulamıyoruz. O anlar tabi kimsenin aklına video veya fotoğraf çekmek gelmiyor ama hani bir kayıt olsaydı da o korkulu ve şaştın hallerimizin görüntüleri olsaydı eminim şimdilerde çok gülerdik. 

Tabi şimdi olay kulaktan duyma çok basitmiş gibi geliyor ancak gerçekten o an yaşadığımız panik ve endişe yersiz değildi. 

Burada şunu belirtmek isterim. Eğer o kayboluşu çoluk çocuk aile ile yaşamış olsaydık sanırım bir daha asla ve asla yolculuk yapmamaya tövbe ederdik hepimizde. Bu yüzden eğer aile olarak yolculuk yapıyorsanız mümkün olduğunca gece yolculuklarından ve riskli rotalardan kaçınmalısınız. Sorumluluk biliyorum ki korkudan daha ağır bir yüktür. 

Sabahın ilk ışıklarını Sırbistan Niş kentinde görüyoruz. Diyebilirim ki nasıl oldu ne oldu bilmiyoruz ama o gece tüm yollar bize oyun oynadı neredeyse. Tüm yollarda kaybolduk diyebilirim. Bunun geriye dönük muhasebesini yaptığımda; önceden planlanmış rotadan (Üsküp-Selanik rotası) çıkmış olmamız, ayak üstü yeni rotayı belirlemeye çalışmamız, yorgunluk, motivasyon eksikliği vs vs bir çok sebebi olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Gerçekten zor bir gece zor bir yolculuktu. O kadar ki güzergah üzerinde belkide en çok görmeyi isteyeceğimiz yerlerden biri olan ESTERGON kalesini bile es geçmişiz düşünün.

Sabahın ilk ışıkları ile Niş'e varmış oluyoruz. Kısa bir kahvaltı molasından sonra yola devam. Niş üzerinden Bulgaristan'a ulaşmak için bir paralı otoyol birde normal yol olmak üzere iki güzergah var. Otoyol Niş'in sağından, diğer yol ise solundan devam ediyor. Yol ayrımı gişelerin çıkışından bir km sonra. Gelişimizde otoyol güzergahını izlediğimiz için bu sefer farklı manzaralar görelim diye diğer yoldan devam ediyoruz. Kaybolmaya alışığız nası olsa :)

Yolculuk Sırbistan - Bulgaristan gümrüğüne kadar yine durmaksızın devam ediyor. Geçişte yoğun bir sıra göreceğiz korkusu var. Zira biz gelirken -daha önce bahsetmiştim- onlarca km kuyruk vardı. Ancak gümrüğe vardığımızda yüzümüz gülüyor. Zira bir iki saatte geçiş yapılacak durumda. Hemen fırsatı değerlendirip Mirza ile çay takımını topladığımız gibi kenarda - kıyıda tüm yorgunluğumuzu çıkaracak güzel bir çay demliyoruz.


Termosa attığımız çay ile birliktede geçişin hemen sonrasında bir tesiste durup son mükemmel kahvaltılarımızdan birini hazırlıyoruz.










      Nasıl bir memleket özlemi ki bilinmez bizi durmadan yola devam etmeye zorluyor. Yemeğin ardından yola durmaksızın devam ediyoruz sürücü değiştire değiştire. Bu arada (maşallah) citroen c4 kardeşimizin hakkını teslim etmeden geçmemek lazım. Kimileri ağzı açıldı mı bu araba için eleştirilerde bulunuyor fermansızca ama saatlerdir yollardayız ve tüm zorlanmalara rağmen tık demeden yolumuza devam ediyor bizimle. Saraybosna çıkışı ile Ankara'ya ulaşmamız tam 36 saat sürdü. En fazla yarım saatlik 3-5 mola ile onca kilometreyi bana mısın demeden devam etti.

      Kapukule'de bayrağı görmek inanılmaz mutlu ediyor bizleri. Allah ülkemize, bayrağımıza zarar zeval vermesin. Daim göklerimizde dalgalansın al bayrak nazlı nazlı. Onun gölgesi ve varlığı yeter.

Edirne'de ciğer yemeden Ankara'ya dönülür mü? Tabi ki dönülmez. Edirne'de bizi misafir eden ablamıza da teşekkür ediyoruz. İstanbul'a saat 10 gibi giriyoruz. Tam 24 saattir yoldayız ve hala yolumuz var. Yorgunluğu ve uykusuzluğu tahbin edebiliyorsunuzdur sanırım. Atatürk Havalimanı'na Ahmeti bırakıp yola devam diyoruz. Ahmek Kocaman abim güya "İstanbul'u çıkana kadar idare et beni Mutlummmm, beş dk gözlerimi dinlendiriyim." dese de ancak Bolu'da uyanabiliyor. Bu arada uyumamam için sıkı sıkıya tembih edilmiş Mirza'nın sırf beni oyalamak ve uyanık kalmamı sağlamak için tüm hayat hikayemi dinlemek zorunda kalması ve sabretmesi taktire değerdi doğrusu. Her soru sonrası ben cevap verene kadar üç beş dk olsun gözlerini yumduğunu fark etmedim sanma Mırzi...😊

      Ve Ankara'da başlayan macera günün ilk ışıkları ile yine Ankara'da sona eriyor. Yorgunuz ve bir o kadar da mutluyuz.

      Başka bir yolculukta görüşmek üzere....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

3 ADAM ARABA İLE AVRUPA